Gen filmi, Merhaba Türk korku-gerilim sineması severler. Bu yazımızda biraz eski olmakla birlikte, bizlere oldukça değişik ve özgün bir senaryo sunan film, Gen’i konu alacağız. Korku filmi İçinde ünlü oyuncuların da yer aldığı filmin konusuyla yazımıza başlıyoruz. İyi okumalar dilerim.
Gen Filmi Yönetmeni kimdir ?
Gen Filmi , Korku filmi yönetmen koltuğunda ilk uzun metrajlı filmi olan Togan Gökbakar bulunuyor.
Gen Filmi Senaryosu Kim Yazdı ?
Gen Korku Gerilim Filmi , 3 Senaristi bulunuyor. Bunlar ; Murat Toktamışoğlu, Güray Ölgü ve Alper Mestçi
Gen film izle Tek Parca
Gen Filmini tek parça Full HD izlemek için yazımızın devamından ulaşabilirsiniz.
Gen Filmi – Hastanemize Hoş Geldin
Gen Filmi, Doğa Rutkay’ın başrolde olduğu filmde, canlandırmış olduğu karakter: Deniz, herkesin unuttuğu bir akıl hastanesinde tayin olur. Deniz, henüz mezun olmuş, idealist ve işine sonuna kadar bağlı olan bir psikiyatrdır. Atandığı bu hastane ilk görev yeri olacaktır. Ancak daha hastaneye gelen bilgi üzerine adım attığı ilk gün bir intihar gerçekleşmesiyle olaylar fazlasıyla garip bir hal almaya başlar.
Genç psikiyatr ve diğer doktorlar, belki de bir intiharla değil bir cinayetle karşı karşıyadırlar. Durum ne olursa olsun, hastanede hızla işler karışmaya başlar. Yakında tüm çalışanları korku, panik ve güvensizlik ele geçirir…
Yönetmenliğini Togan Gökbakar’ın yaptığı filmin konusunu oldukça ilginç bulduğumu itiraf etmekteyim; Bir yandan Deniz ile yeni gelen hastaneyi daha da önemlisi doktor ve hastaları keşfederken, bir yandan da olayı araştıran polisleri izliyoruz.
Böylece birden fazla bakış açısını, olaylara farklı yaklaşımları ilgi ile izleme şansımız oluyor. Söz konusu olan intihar incelemeleri devam ederken hastane de çalışmaya devam etmektedir. Ancak hastane de aslında sıradan bir hastane değildir…
Bu Hastaye Giriş Var Çıkış Yok
Senaryosu Güray Ölgü, Alper Mestçi ve Murat Toktamışoğlu tarafından yazılmış olan filmdeki hastane, hiçliğin ortasına kurulmuş bir akıl hastanesi. Özellikle de hastalıkları ilerlemiş, zorla yatıştırıcıların kullanılması gereken, kendilerine ve başkalarına zarar verme ihtimali olan hastalar var. Yani anlayacağınız, mesleğini yeni yapmaya başlamış olan Deniz’in işi bir hayli zor. Bir de üstüne intihar eklenince gerilme oranımız artarak devam ediyor.
Yönetmen koltuğunda ise Togan Gökbakar’ı görmekteyiz; Gen, kendisinin ilk uzun film denemesi. Bana kalırsa da başarılı bir iş çıkardığını söyleyebiliriz. Çekimler, oyuncuların sahneleri ve geri kalan her şey an be an izleyicinin ilgisini çekmeyi başarıyor.
Özellikle korku-gerilim türlerini takip eden izleyicilerin iyi bildikleri gibi, genelde Türk Korku Sinemasında daha çok dini ögeler ve çeşitli meta fizik etmenlerden bahsedilir. Gen, kesinlikle bu türde yer almıyor. Olanların hepsi gerçekte olabilecek olaylar, özellikle de akılla ilgili sorunlar varsa.
Hastalardan Umudu Kesmek Doğru Mu, Peki Ya Doktorlardan?
Fim, adım adım ilerlerken, her bir sahnede umutsuzluğumuz, hastanenin kötü ve olumsuz yapısı seyirciye doğru uzanıyor. Oyuncuların performansları, neşesiz tavırları ve tüm hareketleriyle gayet güzel, gayet yerinde.
Gerçekten de böyle bir hastanede çalışmanın, insan ütündeki ruhsal etkileri yansıttıklarını görebiliyoruz. Aslında bu durumda çok şaşılacak bir şey yok; filmin oyuncularının çoğu daha önce kamera deneyimi olan, özellikle bazılarını da çeşiti dizi ve farklı yapımlardan net tanıyabildiğimiz kişiler; Doğa Rutkay, Mahmut Gökgöz, Sefa Zengin, Mutlu Güney, Aysun Metiner, Yurdaer Okur ve Haldun Boysen oyuncu listesinden sadece bazıları. Dediğim gibi ben, kendilerinin iyi bir iş çıkardığını düşünüyorum.
Gözlere Ceset Kulaklara Çığlık
Bütün görsel eserlerde olduğu gibi, ses ve müzik sinemada da vaz geçilmez kısımlardan birisidir, özellikle eğer korku-gerilim türünde bir film seyrediyorsanız, koltuklardan zıplamayı sağlayacak kadar ani, telefon hatlarındaki cızırtı kadar gerilimi adeta içimizde hissedeceğimiz kadar korkunç müzikler, insanı kesinlikle etkiler. Taner Onat’ın film müziklerinden sorumlu olması, kesinlikle Gen’in artı kısımlarından biri olmuş. Kendisi sayesinde içimizde huzur kalmıyor diyebiliriz.
Avrupa Sineması Şeklinde Kan
Filmin genel olarak güzel olduğunu, izleyiciyi gerdiğini rahatça söyleyebilsem de, herkese hitap edeceğini söyleyebileceğimi düşünmüyorum; Öncelikle olaylar biraz yavaş gelişiyor ve bazı yerlerde filmin temposu biraz düşüyor.
Olaylar adım adım ilerlerken seyircinin aslında her ayrıntıyı takip etmesi gerekiyor ki sonunda olan şeylere anlam verebilmek mümkün olsun. Bu durum aslında tam anlamıyla bir eksi sayılmasa da maalesef izleyici oranını düşürebilir, dediğim gibi herkese hitap etmeyebilir.
Ancak, dikkat edilmesi gereken daha önemli bir konu var. Eserde her dakika kan, şiddet ve ölüm görmesek de, gördüğümüz zaman özellikle kanın bol bol kullanıldığına dikkat ediyoruz. Ölüm sahneleri biraz abartılarak kullanılmış.
Muhtemelen ölümün vurgulanması, seyirciyi olabildiğince etkilenmesi planlanmıştır, aslına bakarsanız en azından bende başarıya da ulaşmış bir düşünce.
Yine de herkesi mutlu etmeyebilir; çok fazla kan görmekten hoşlanmıyorsanız, gözünü bolca kapamanız ya da ufak ufak başka bir filme yönelmenizi tavsiye edebilirim. Yine de, özellikle büyük planlardan hoşlanıyorsanız ve içinizde minik bir dedektif yatıyor ise, bence filmi sevmemeniz için herhangi bir neden yok.
Warner Bros dağıtımı ile gerçekleşen ve stüdyo kısmının Tiglon & Dada film tarafından üstlenmesi, filmin “Avrupai” olduğunu ufak ufak anlatr gibi. Tabi sadece bunlar değil, kullanılan müzikler, görseller hatta renk seçimine kadar yabancı bir film izler gibiyiz. Hem onlardan hem bizden ortak bir yapım gibi gözüküyor ama sevdiğimi itiraf etmeliyim.
Gen Filmi En Eleştirel Yeri
Yukarıda yazdığım zaman zaman temponun düşmesi haricinde aslında filmin en büyük eksisisin son kısmı olduğunu söyleyebiliriz. Tabi spoiler vermeyeceğim, kötü bir son da sayılmaz ancak yine de benim beklediğim tadı veremedi.
Burada iri kafa karışıklığına sebebiyet de vermek istemem; aslında filmin sonu oldukça orijinal yapılmış, izlerken aklımıza takılan bütün sorular cevaplanıyor, yani açık bir yeri yok. Senaristleri özellikle bu konuda tebrik etmek istiyorum ki altından kalkamayacakları herhangi bir olaya girmemişler.
Bir çok filmle kıyasla sonu da ortalamanın üstünde bulduğumu söyleyebilirim. Filmin sonunda dikkat ettiğim iki olay var. Bu olaylardan biri son derece orijinal olmuş. Korku filmi meraklısı ve bu türde onlarca film seyretmiş olan biri olarak söyleyebilirim ki, daha önce böyle bir son ne işittim ne de duydum. Açıkçası bizden de böyle bir film çıkması beni oldukça mutlu etti.
Çok fazla sevemediğim nokta, yukarıda bahsettiğim iki olaydan diğeri. Yani çok orijinal bir olay koymuşsunuz, keşke diğer olayı hiç koymasaydınız ya da üstünden şöyle bir geçip, devam etseydiniz. Belki daha iyi olabilirdi. Sank film, biraz kendi kendini batırmış gibime geldi.
Hastanen çığlıklarını son Kez Duyarken
İnceleme yazımı kapatmadan şunu vurgulayayım ki, babasının izinden giden Doğa Rutkay, gerçekten de güzel bir performans sergilemiş. Ben, filmi, tüm yanlarıyla ortalamanın üstünde başarılı buldum.
Bir başyapıt sayılmaz ya da sık eleyen biriyseniz belki koleksiyonunuza bile giremez ama biraz sabırlı olursanız, filmi sıkılmadan izleyebileceğinizi düşünüyorum. 2006 Yapımı olan film, Türk korku-gerilim sinemasını bir adım daha ileri taşımış olduğunu söyleyebilirim.
Kan görmeye dayanamayan/sevmeyen kişileri bir kez daha uyarıyorum ve yazımı ufak ufak sonlandırıyorum. Bir saat kırkbeş dakika süren filmin Imdb puanı 3.9 olsa da, oldukça haksızlık edilmiş olduğunu düşünüyorum. Bana kalırsa en az 5.00 alabilecek bir film.
Kültür ve Sanat kategorimizde farklı içerikler dikkatinizi çekebilir. Bakmanızda yarar var.
Jay Jay Johanson’ın filmde de zevkle dinlediğimiz parçası “So Tell the Girls that I’am Back in Town” ile yazımı kapatıyorum. Bir başka korku filmi yazımızda görüşmek üzere.